Haber

Beş soruda Türkiye’de tarım: Gıdada yeni zamlar kapıda

Türkiye’de yıllık gıda enflasyonu resmi verilere göre yüzde 68’in üzerinde. Tarımdaki mevcut tablo ise gıda enflasyonunun daha da yükseleceğine işaret ediyor.

Elektrik ve suya yapılan son zamlarla birlikte tarımsal maliyetler artarken, Meclis gündemine gelmesi beklenen vergi artışları da mazot, yem ve gübrede yeni zamların habercisi.

Uzmanlara göre bu durum gıda fiyatlarının daha da yükselmesine yol açarken, temmuz ayında enflasyon farkı zammı alamayan asgari ücretli başta olmak üzere gelirinin önemli bir kısmını gıdaya ayırmak zorunda kalan düşük gelir grubuna bir darbe daha vuracak.

Türkiye’de tarımsal üretimin planlanması ve sürdürebilirliğine ilişkin tartışmalar en son Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın “25 bin Afgan çoban gitse tarım, hayvancılık kalmaz” sözleriyle gündeme geldi.

Peki tarımdaki problemler “Afgan çobanlar” ya da ucuz emek üzerinden çözülebilir mi? Girdi maliyetlerinden tarım alanlarına çiftçi borçlarından ithalata dayalı üretime tarımda nasıl bir tablo söz konusu?

Çiftçiler hububat alım fiyatlarına tepkili

To view this video please enable JavaScript, and consider upgrading to a web browser that supports HTML5 video

Maliyetler nasıl arttı?

Türkiye’de mazot, gübre, ilaç, tohum, yem gibi tarımsal girdilerin ithalatla sağlanması, dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatların sürekli yükselmesine neden oluyor. Aynı zamanda elektrik ve sulama maliyetleri de artıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) en son açıkladığı verilere göre tarımsal girdi fiyat endeksi nisanda yüzde 52,2 arttı. Enerji grubundaki artış yaklaşık yüzde 71 oldu.

Endeksin haziran ve temmuzdan itibaren daha da yükselmesi bekleniyor.

Haziranda Devlet Su İşleri Sulama Birlikleri tarafından belirlenen su bedeli, illere, bölgelere ve ürünlere göre yüzde 60 ile yüzde 400 arasında zamlandı.

Çiftçiler bu kararda geri adım beklerken 1 Temmuz’da sulamada kullanılan elektrik fiyatlarına yüzde 30 zam yapıldı.


TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Baki Remzi SuiçmezFotoğraf: Privat

DW Türkçe’ye konuşan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Baki Remzi Suiçmez, yapılan zamların tarımda suyun en çok kullanıldığı döneme denk geldiğini belirterek bu durumun çiftçilerin yüksek maliyetler nedeniyle sulama yapamaması ya da ikinci ürün ekilen yerlerde bu ekimin yapılmaması sonucunu doğuracağına işaret ediyor.

Zamların devamı da bekleniyor. Hükümetin hazırladığı yeni vergi taslağına göre, gübre ve yem gibi temel tarım girdilerine yüzde 10 ila yüzde 20 arasında KDV getirilmesi planlanıyor.

Çiftçiler için zorunlu bir üretim aracı olan mazottan da hem KDV hem Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) alınıyor. Temmuz başında 1 litre mazottaki ÖTV miktarı 5 TL artışla 7,05 TL’ye çıkarıldı.

Mazotun geçen yıl 24 lirayken bu yıl 46 liraya çıktığına belirten Suiçmez, mazotta son ÖTV artışıyla birlikte yüzde 100’ün üzerinde bir artış olduğunu aktarıyor.

Baki Remzi Suiçmez, bunların yanı sıra dövize bağlı tarımsal ilaçlar ve tohumda ithalatla birlikte artan maliyetlerin çiftçinin üretim maliyetini artırdığını söylüyor.

Çiftçi borçları ne durumda?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tarımsal destekleme bütçesi 2024’te yüzde 44,5 oranında artışla 91 milyar 554 milyon liraya çıkarılmıştı. Ancak bu artış oranı yüzde 70’leri bulan enflasyonun oldukça gerisinde kaldı.

Öte yandan Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre, tarımsal desteklerin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payının en az yüzde 1 olması gerekirken verilen destekler yaklaşık binde 2 civarında bulunuyor.

Destekler yetersiz kalırken çiftçi borçluluğu da artıyor. Çiftçiler hem Tarım Kredi Kooperatifi’ne hem de bankalara borçlu. Borçların büyük bölümünü bankalardan alınan krediler oluşturuyor.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre tarımda kullandırılan nakdi kredilerin toplamı Mayıs 2024 itibarıyla 679 milyar lira. Bu rakamın yaklaşık 239 milyar lirasını kısa vadeli krediler oluşturuyor. Çiftçilerin bankalara olan borçlarında son bir yılda yüzde 55, yaklaşık 20 yılda ise 138 kat artış var.

Baki Remzi Suiçmez bu borçlara gayri nakdi kredilerle Tarım Kredi Kooperatifi ve bayilere olan borç da eklendiğinde çiftçinin borcunun 850 milyar lirayı bulduğunu aktarıyor. Bu rakam, çiftçiye verilen destek bütçesinin 9 katını aşıyor.

Çiftçinin üretim yapmak için borçlandığını ifade eden Suiçmez, bu borcu döndürebilmek için ürününü ucuz fiyata tüccara vermek zorunda kaldığını, borcunu ödeyememesi durumunda ise ipotek karşılığı verdiği arsası, traktörü ve hayvanından olduğunu anlatıyor.


Çiftçiler üretim maliyetinin her geçen gün daha da arttığına dikkat çekiyor Fotoğraf: Mustafa Kaya/Xinhua/picture alliance

Tarım alanları daralıyor mu?

Tarımda 2024 yılı desteklerinin henüz açıklanmadığını ancak kemer sıkma politikalarının maalesef tarımsal desteklerden de tasarruf edileceğini gösterdiğini ifade eden Suiçmez, “Bunun somut uygulamasını da çay alım fiyatlarında, buğday, arpa alım fiyatlarında gördük” diyor.

Alım fiyatlarının maliyetlerin altında açıklandığını dile getiren Suiçmez’e göre ilgili kurumlar piyasayı düzenleme görevini de yapamıyor.

Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), haziran ayında makarnalık buğday alım fiyatını ton başına 10 bin TL, ekmeklik buğday fiyatını 9 bin 250 TL, arpa alım fiyatını ise 7 bin 250 TL olarak duyurdu.

Suiçmez, çiftçinin bu ortamda gelecek yıl buğday, arpa ekip ekmeyeceğinin belirsiz olduğu görüşünde: “Alım fiyatını enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda yüzde 11 artırırsa çiftçi ne yapar, batar.”

Baki Remzi Suiçmez, Türkiye’nin bu yılın ilk beş ayında 5 milyon tona yakın buğday ithal ettiği bilgisini veriyor. Ekim ayından sonra buğday ithalatının tekrar serbest bırakılacağını hatırlatan Suiçmez, yüksek maliyetler, düşük alım fiyatı ve yetersiz desteklerle birlikte ithalatı önceleyen politikaların devam ettiğine dikkat çekiyor.

Çiftçinin yükselen girdi maliyetleri nedeniyle kar edemediği için alandan çekildiğine işaret eden Suiçmez’in verdiği bilgiye göre, bu nedenle kaybedilen tarım alanı yaklaşık 3 buçuk milyon hektar.

Tarım alanlarının kaybedilmesinin bir nedeni de bu alanların başka faaliyetlere açılması.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre 1989-2018 döneminde, toplam 2,6 milyon hektar tarım arazisinin tarım dışı kullanımına izin verildi. 2005-2018 arasında 722 bin, 2018’de 21 bin hektardan fazla alan için tarım dışı amaçla kullanım izni alındı.

TÜİK verilerine göre 2002’de çayır ve meralarla birlikte 41,2 milyon hektar olan toplam tarım alanı 2023’te 38,6 milyon hektara gerilerken tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerle sebze bahçelerinin alanı daraldı. Toplam tarım alanlarının 14,6 milyon hektarını çayır ve meralar oluştururken tahıl, meyve-sebze ve bitkisel ürünlerin alanı 20 yılda 26,6 milyon hektardan 23,9 milyon hektara düştü.

Tarım alanları daralırken Türkiye, buğdaydan arpaya, ayçiçeğinden mercimeğe çok sayıda üründe kendi kendine yeterliliğini kaybetti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre geçen yıl yaklaşık 11,7 milyon ton buğday, 1,5 milyon ton arpa, 1,9 milyon ton dane mısır, 756 bin ton yağlık ayçiçeği, 757 bin ton pamuk, 3 milyon ton soya, 41 bin ton kuru fasulye, 77 bin ton nohut, 592 bin ton mercimek, 30 bin ton patates ithalatı yapıldı.

Sebze ve meyvede de durum değişmedi; 2002-2023 arasında sebze ithalatı yüzde 1595, meyve ithalatı yüzde 152 arttı.

Baki Remzi Suiçmez, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın üst üste iki yıl tarlasını ekmeyen çiftçinin arazisinin kiralanmasına ilişkin hazırladığı projenin de tarım arazilerinin büyük şirketlere devrinin altyapısını oluşturduğunu düşünüyor.

Suiçmez’e göre önemli olan ‘bir karış toprak ekilmedik toprak bırakmadık’ diyerek ekilmeyen arazileri çiftçinin elinden alıp başkasına kiralamak değil. Girdi maliyetlerini düşürüp, destekleri artırıp çok yıllı yönlendirici destekleri önceden açıklamak gerekiyor. Suiçmez, böylelilikle çiftçinin önünü göreceğini ve kar edebileceğini vurguluyor.

İşçi ücretleri yeterli mi?

Hem üreticinin kâr etmesi hem de tüketicinin daha sağlıklı ve ucuz gıdaya erişimi için tarımsal üretimin yeniden planlanması gerektiğini söyleyen Suiçmez’e göre, bunun başlıca adımlarından biri gençleri yeniden tarıma döndürmekten geçiyor.

Bu aşamada da demokratik güçlü kooperatifler ile aracılık zincirinin yaratılmasının önemine işaret eden Suiçmez, şirketlere ve ithalat lobilerine aracılık yapmak yerine yerli üretime destek vererek üretimde sürekliliği sağlayan ve nüfusu kırsalda tutacak sosyal politikalara ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

TÜİK 2023 yılında mevsimlik tarım işçilerinin günlük ücretlerinin 512 TL, sürekli tarım işçilerinin aylık ücretlerinin ise 13 bin 435 TL olduğunu açıklamıştı.

Türkiye’de hem sanayide hem tarımda kaçak kayıtdışı göçmenler yani ucuz iş gücü ile istihdamın çözülmeye çalışıldığını söyleyen Suiçmez, bir eğitim planlamasıyla tarımda işçilerin istihdam edilebileceği bir ortamın yaratılması gerektiği görüşünde.

İstihdamı kırsalda yaşama geçirmenin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve kabinenin sorunu olduğunu dile getiren Suiçmez, sosyal güvenceli çiftçi sayısının 1,2 milyonlardan 460 bine kadar düştüğü bilgisini veriyor.

Suiçmez, “Gençler; babaları, akrabaları kar etmediği için tarımdan çekilirken tarıma yeniden dönmüyor. Küçük üreticilerin desteklenmediği bir ortamda da şirket tarımıyla bu ülkeyi beslemek mümkün olmaz. O zaman da belli şirketlerin kontrolüne geçmiş bir gıda sistemi, beslenme sistemi asıl milli güvenlik sorunu haline gelir” diyor.

Tüketici nasıl etkilenecek?

Türkiye’de gıda ürünlerindeki fiyat artışları nedeniyle yaşanan geçim sıkıntısı gün geçtikçe artıyor.

Haziran ayı resmi rakamlarına göre milyonlarca memur ve emekli altı aylık enflasyonun altında zam aldı. Asgari ücretli ise enflasyon farkından hiç faydalanamadı. Ücretler yıl sonuna dek fiyatlar genel düzeyi karşısında gerilemeye devam edecek.

Tüketicinin alım gücünün düşük, asgari ücret ve emeklilerin durumunun ortada olduğunu vurgulayan Suiçmez, bir yandan talep daraltılırken diğer yandan üretim maliyetlerinin yükseldiğini söylüyor.

“Üretim maliyeti yükselen bir ürünün rafa düşük fiyatla gitmesi mümkün değil” diyen Suiçmez’e göre son zamlarla birlikte gıda fiyatları artmaya devam edecek.

Maliyeti artışlarının ister istemez raflara yansıtıldığını ifade eden Suiçmez, “O aşamada da üretici günah keçisi ilan ediliyor. Ama örneğin limon 100 lira deniliyor ama üretici 1 liraya tarlada ürünü satamıyor” diyor ve ekliyor: “Aslında kamunun üretim ve pazarlama, tüketim boyutlarının hepsini birden düzenleyecek, alanı tümüyle serbest piyasaya, şirketlere, tüccarlara bırakmayacak, üretici ve tüketiciyi koruyucu bir politikaya gitmesi gerekli.”

DW Türkçe’ye engelsiz nasıl erişebilirim?

mezitlihaber.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu